Duaların eforu ve etkileri içerisinde öncelikle üzerinde duracağımız mevzu “Dua nedir? Ne işe fayda? Neden dua ederiz?” gibi sualler olacaktır. Bu suallerin yanıtını aldığımızda duaların gücünün neleri ifade ettiğinin farkına varacağız. Dua etmek için belki kendimize sormadan duayı yaşarız. Ama sorulduğunda bu sualler bizi evvel kendi iç dünyamıza sonra tam insanların ortak özelliği olduğunu fark ettiğimiz yaratılış özelliklerine götürür. Peki bu nasıl olur? Hamdolsun biz, kendimizi Müslüman olarak bilir ve tanımlarız.
İster Müslümanlar olsun ister Allah’a inanan dinlerin üyeleri ister putperestler ya da kendini bunların dışında sayanlar olsun… İnsanı gözlemlediğimizde onun bir yönelmeye, ihtiyaç ve heveslerinin karşılanması için “Bir bebeğin annesine sığınışı gibi” yakarışa geçtiğini fark ederiz. İnsanların kimisi âleme ileti gönderdim der, kimisi putlara yakarır, İnananlarsa Allah’a avuç açar ve dilenir. Ortak bir özelliktir insanın dua etmesi. Kimisi farkındadır dua ettiğinin, kimisi değildir. Ama bir şekilde tam insanlar dua eder.
Dua Nedir? Dua Kime Edilir?
Peki dua nedir? Dua kime edilir? Dua yaratılmış olan insanın kendisini yaratandan, ihtiyaç ve tutkularını karşılamasını istemesidir. Bu da bizi; İnsan nedir? insanın yaratılış özellikleri nedir? Allah nedir? suallerine götürür. Bu suallerin yanıtı hamdolsun inananlara Kur’an da en hoş şekilde verilmiştir. Duaların eforu ve etkileri burada kendini göstermektedir.
Kuran bize Allah’ı isim sıfatlarıyla birlikte tanıtır. İhlas suresinde “Allah Ahad’dır, tektir” der. Bir başka ayette “Kayyumdur O, kudretin kaynağıdır” diyerek devam eder. Ve daha birçok ayette bize Allah’ın alemlerin Rabbi olduğu, tek olduğu ve yaratılmışların tamamının onun yapıti olduğunu anlatılır. Yine Kur’an, Bakara suresinin 255’nci ayetinde “Ne gaflet yanaşır O’na ne kendinden geçme ne de uyku” diyerek Allah’ın ihtiyaçlardan ve eksikliklerden arı olduğunu bize öğretir.
İnsan ise ihtiyaçların ve diğer tam eksikliklerin toplamını kendinde barındırır. Yani insan diğer yaratılmış olan tam varlıklar gibi parça varlıktır. Ve kendisini yaratana ihtiyaç dinler. Ona erişmeye, sığınmaya, kendini güvende hissetmeye, ihtiyaç ve heveslerinin giderilmesine, kendisine yaşamda yol gösterilmesine ihtiyaç dinler. Bu içsellik insanı yakarışa yöneltir. İşte bu yönelişin ismi duadır.
Nefis ve Benlik Nedir?
Duaların eforu ve etkileri mevzusu içerisinde nefis ve benlik nedir? Sualini de yanıtlamamız gerekir. Kur’an bize insanı, insanın yaratılış özelliklerini tanıtırken, Şems suresinde “Andolsun Nefse ve onu en düzgün biçimde şekillendirene.” diyerek, Nefse ve Allah’a yemin eder. Bu ayette yaratanın eforunu ve yaratılmış olan insanı görürüz. İnsanın nefis denilen bir özellikle ve nefsin itinayla yaratıldığını anlarız. Devamında “Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki” der ve bize nefsin takvayı ve bozukluğu içinde taşıdığını anlatır.
Burada yaratılışın en büyük özelliklerinden olan karşıtlık ilkesini görürüz. Takva ve bozukluk, iyi ve makûs kavramlarının karşılığıdır. Yani insan içerisinde iyiliği ve makûsluğu barındırır. İnsan, varlık yapısını yani benliğini davranışlarıyla oluşturur. Nefsin içinde iyiliği ve makûsluğu barındırması insanı iyi ya da makûs yapmaz. Eylemlerinin neticeyi insan kendi benliğine iyi ya da makûs şekil verir, benliğini oluşturur.
Ayetin devamında “Benliği temizleyip temizleten gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.” der. İnsanın kendi özünde iyiliği taşıyor olmasının yeterli olmadığını bunu eylemlerine taşıması gerektiğini anlatır. Makûs eylemler makûs neticeler doğurur. Bir düşünür “Vahim olan insanın kendisi değil yaptıklarıdır.” der. Kur’an insanın makûsluklardan kaçınmasını ister.
İnsanın Yaradılışındaki Duanın Eforu
İnsan yaratılışı gereği içinde barındırdığı karşıtlığı, iyi ve makûsu nasıl hakimiyet edecektir. Sevgili Peygamberimiz SAV büyük savaşın insanın kendi nefsiyle yaptığı savaş olduğunu söyler. Bir hikayede, bilge bir Kızılderili çadırının önünde sürekli tartışma eden biri siyah, diğeri beyaz iki kurt köpeğini insanın içindeki iyilik ve makûsluğa benzetir. Hangisi kazanıyor sualine “ben hangisini daha çok beslersem o kazanır.” diye yanıt verir. Şems suresi bize, insanın kurtuluşa ermesi için kurtuluşunun yolu olan iyi ve hoş davranışları yapıyor olması gerektiğini anlatır.
Burada şu sual sorulur? Birkaç tümceden oluşan bir dua için neden bu kadar şey anlatılır ki? Bu sualde, yanıtı da önemlidir. Dua avuç açıp yakarışlarımızı ifade eder. İnsan duanın eforu ve etkilerine inanır ve duasının yalnızca bir laftan ibaret kalmasını istemez. Duasının karşılığını görmek ister. Kısa veya uzun, her insan için yaşam süresi bir tamdır. Yaşamın minik bir anında edilen duanın emeli insanın kendisi için iyi ve hoş olan şeyleri istemesidir.
Kur’an bize Fussılet suresi, 49ncu ayette “İnsan, hayır istemekten/hayır için dua etmekten usanıp bıkmaz.”; 51nci ayette “Kendisine şer değince, hemen duaya koyulur” der ve bize insanın duayla iç içe geçmiş bir halde yaşadığını gösterir. Bu vaziyet bize anlattıklarımızın ne kadar gerekli olduğunu gösterir.
Dua, Yaratanı-yaratılanı ve onların eylemlerini içinde barındırır. İnsan, Yaratana tutkularını ve isteklerini gerçekleştirmesi için dua eder. Allah da kulunun kendisine dua etmesini ister. İnsanın yaratılış sebebini dua ile ilişkilendirir. Kur’an, Furkan suresi 77nci ayette “De ki: Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın!” der. Ve böylece biz, insanın dua ederek yaratıcısıyla olan bağını oluşturduğunu görürüz. Bu da bize duanın önemini ve eforunu gösterir.
Dua Kime Edilir? Dua ile İlgili Sureler
Duaların eforu ve etkileri incelendiğinde Kur’an da “Dua kime edilir?” sualinin karşılığını da buluruz. Ra’d suresi 14ncü ayettinde, “Asıl dua yalnız Allah’a/hak davet yalnız Allah için yapılır.” der.
Allah’ın isim sıfatlarından olan Vahid sıfatını Kur’an bize şöyle sarihler; “Sıfatlarında, özelliklerinde tek ve biricik olan. Kullarının, ibadet ve yönelişlerinde kendisine herhangi bir varlığı eş ve vasıtayı yakalamamalarını isteyen.” Allah kullarının kendisinin dışında bir şeye yakarmalarını, dua etmelerini de istemez.
Ra’d suresi 14ncü ayetin devamında “Allah dışında dilenip davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde yanıt veremezler. Küfre sapanların dua ve davetleri, afallamışlığa dalmaktan başka bir işe haylaz” der. Bu da bize Allah’a yapılan yakarışların dua olduğunu ve duaların karşılık bulduğunu, Allah dışındakilere yapılan yakarışların küfür olduğunu ve hiçbir etki ve netice üretmediğini bildirir.
Fatır suresi 14ncü ayette, “Onları çağırsanız, çağrınızı dinlemezler. Duysalar da size yanıt veremezler. Kıyamet gününde sizin onları ortak koştuğunuzu inkar ederler. Hiç kimse sana, Habir olan Allah’ın verdiği gibi haber veremez.” diyerek Allah dışında yapılacak yakarışların hesabının sorulacağını da bize öğretir.
İhlas suresinde “Allah Samed’dir/tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir.”; diyerek Kur’an duayı yalnız Allah’a özgüler.
Duaların Bizlere Eforu ve Etkileri Nelerdir?
Dua, insanın yaşamı içinde yaptığı basit bir eylemdir. Avucumuzu açar ve dua ederiz. Yalnızca bu kadardır. Basittir, kolaydır. Ama netice üretir. Neticelerini kimi zaman fark eder, kimi zaman fark edemeyiz. Kimi zaman farkına varmamız için uzun zaman geçmesi gerekir.
Dua insanın yaptığı basit bir eylem olsa da duanın eforu ve etkileri, doğurduğu neticeleri muhteşemdir. Dua insanın yalnız, kendi başına, kimi zaman hissettiği gibi o zavallıcık haliyle yaratanla irtibat kurmasını sağlar. Sesini duyurur, kendini, gidişatını anlatır. İhtiyaçlarını dile getirir. Duanın en önemli etkileri yaşam gücünün artırmasında fark edilir. İnsanın cılızlığını fark etmesini ama buna karşın ayağa kalkmasını sağlar. Galibiyetsizliğine, azlığına, eksikliğine karşın kaldığı yerden yaşama, eylemlerine devam etmesini sağlar. Kendisi o güçlüklere, yılgınlığına karşın hareketlerine, gayretlerine devam ettikçe güçlükleri zafersizlikleri aştığını fark eder. Duanın karşılık bulduğunu anlar. Rabbini içinde yanında hisseder.
Çoğu zaman insanda güçlüğü aşmasının ardından gelen farkındalık anı seri geçer. Galibiyete erişmesi ile kolayca şımarır. Ben yaptım, ben muvaffak oldum demeye başlar. Ben tekliği ifade eder. Teklik duygusu insanı yaratıcıdan uzaklaştırır. Yalnızlaştırır. Kibir denilen şey budur. Kur’an “insana nimet verdiğimizde surat çevirir, yan uyur” der. İnsan kendisini ihtiyaçların üstünde görüp şımarıklığa düşer. Kur’an bu halinden dolayı “insan bütün bir hüsran içindedir” diyerek ihtarda bulunur.
Dua Sayesinde Fark Edilenler
Duaların eforu ve etkileri ile dua sayesinde yaratıcısıyla irtibat kurduğunu fark eden benlik, bunun değerini kıymetini kendisinin üstünde yakalamayı çalışır. Dua onun vazgeçilmezi, eğiticisi, yaşam biçimi halini alır. İnsanın bu mutasyonunu Fatiha suresi bize en iyi biçimde anlatır. Bu surenin giriş kısmı hamd ve zikirden oluşur. Sonrasında ayet “Yalnız sana ibadet eder yalnız senden dayanak dileriz.” der. Burada yalnız kelimesi ile tümce yemin halini alır.
Bu lafla “Senden başkasına ne dua ederiz ne de dayanak isteriz” diyerek hem bir neticeyi hem de bir lafı bildirmiş olur. Sonraki ayette “Dosdoğru giden yola ilet bizi” diyerek, insana dua etmesi öğretilir. Ayetin devamında “kendilerine nimet sunduklarının, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa ve afallamışlığa saplanmamışların yoluna” ilet dedirterek, kulun istediği yolun hak yol, doğru ve hoşa yönelik bir yol olması gerektiği de gösterilmiş olur.
Surelerle Gelen Duanın Eforu
Kur’an Fatiha suresinde olduğu gibi bizi dua ile eğitmeye başlar ve eğitmeye devam eder. İsra suresi 11nci ayette “İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir” der ve bize dualarımızın karşılıkları ve neticeleri olduğunu göstermiş olur. “Şüpheniz olmasın bu Kur’an en kalıcı ve en doğru olana rehberler, müminlere şu yolda müjde verir: Sulha yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır” diyerek bizi hayra ve hoşa davet eder. Bizim dualarımızın hayır güzellik üzere olmasını bize öğretir. Unutulmamalıdır ki insanın ihtiyaçlarını ve tutkularını yaratıcısı olan Allah’tan istemesi bir hayır ve güzelliktir. Bu isteyişinde üslubunun da hoş olması gerekir. Duaların eforu ve etkileri burada da karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an bize dua aracılığıyla kul ve Allah arasında bağ kurulduğunu gösterir. Duayla kul ve Allah arasında kurulan bağ yalnızca kulun istekte bulunmasından ibaret değildir. Kul ister. Allah hem verir hem kulunu eğitir, geliştirir, hayra ve hoşa eriştirir. Bu bağın güçlü olabilmesi için insanın dua ederken kendi dilinde yakarması gerekir. İhtiyaç sahibinin ihtiyaçlarını en iyi biçimde kendi diliyle anlatabileceği gerçektir. Yaratıcı her halükarda kulun gidişatını ve ihtiyaçlarını elbette bilir.
Allah kulunu yaratmasıyla birlikte onunla arasına en sıkı ve muhteşem biçimde yaşam bağını kurmuştur. Kur’an “Allah size şah damarınızdan daha yakındır” der. Ancak kulun da Allah’la olan arasındaki bağı kurabilmesi gerekir. Bu onun yaratılış sebebidir. Bu bağ kulun hissettiklerini, ihtiyaçlarını en iyi biçimde ifade etmesiyle oluşur. İnsan bilmediği bir dille kendisini ifade edemez.
Dua inananları Allah’a eriştirir. İnkarcıların yakarışları ise boşa gider. Zira kendi elleriyle, dilleriyle Yaratıcıyla olan bağlarını koparmışlardır. Mümin suresi 50nci ayet bize “İnkarcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir” der. Duaları onlara fayda vermez.
Duanın Eforu Kur’an-I Kerim’de Anlatılmaktadır
Duaların eforu ve etkileri incelendiğinde Kur’an bize duanın üslubunu da öğretir. Ali İmran suresi 38nci ayette Zekeriyya peygamber, Rabbine “Sen yakarışı en iyi dinleyensin” diye seslenir.
Furkan suresi 74ncü ayette “Onlar şöyle yakarırlar: Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl.” diyerek bize dua etmeyi öğretir.
Dua niteliğinde indirilmiş sureler de vardır. Nas ve Felak sureleri böyledir. Bu surelerde ayet “De ki;” diye başlar. Ayetin devamında kulun Allah’a sığınışını dile getirir. Her iki surede de kulun Allah’a sığınışı muhteşem ifadelere bürünmüştür.
Nas suresi: “De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine. İnsanların ilahına. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o kandırıcı şeytanın şerrinden, İnsanların göğüslerine şüpheler vesveseler sokar o; Cinlerden de olur, insanlardan da.”
Nas suresi insanın içinde oluşan ve onu şüphe vesvese ve tükenmişliğe ideri seslere karşı duayla yoluyla Allah’a sığınmaya yöneltir.
Felak suresi de insana, Allah’ın yarattıklarının şerrinden Allah’a sığınmayı öğretir.
Felak suresi “De ki: Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine Yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım. Yarattıklarının şerrinden, çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/yakalandığı zaman ayın/battığı zaman güneşin/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden. Düğümlere üfürüp tüküren üfürükçülerin şerrinden. Çekemediği zaman hasetçinin şerrinden…”
Namazda Söylediklerimizin Hepsi Duadır
Namazda insanın dua yoluyla Allah’la buluşmasının şekle sokulmuş halidir. Namaz içerisinde tekbir, tesbih, zikir ve dua vardır. Bilmeyenler için bu kelimeler güç gelebilir. Ama basittir, kolay anlaşılır. Öğrenildiğinde insanın içini ısıtır. Duaların eforu ve etkileri namazda da belirgindir.
Namaza başlarken söylediğimiz “Allahuekber” lafı tekbir olarak ifade edilir ve Allah tektir/büyüktür anlamını taşır.
Tesbih, Allah’ı isim sıfatlarıyla anmaktır. Allah’ın isim sıfatları onun eksikliklerden arı olduğunu, yaratıcılığının kudret ve yüceliğini dile getirir. Sübhane Rabbiel Ala; Allah yüceliği sınırsız ve eksikliklerden arıdır. Sübhane Rabbiel Azim; Allah büyüklüğü sınırsız ve eksikliklerden arıdır. Sübhanallah; Allah eksikliklerden arıdır anlamını taşır.
Zikir Kur’an’ın isimlerindendir. Kur’an okumak aynı zamanda zikir yapmak demektir. Namazda ayakta dururken okunulan sure ve ayetler namazın zikirlerindendir.
Namazda otururken okuduklarımız duadır. Kur’an ayetleri değildir. Kulun yaratıcısına yakarışlarının Arapça şekil almış halidir. Kulun Allah’la olan iletişimi kul açısından dua ile başlar. Namaz kulun Allah’la buluşmanın en hoş halidir. Kur’an la bize emredilmiş ve Sevgili Peygamberimiz SAV ile en hoş biçimde bize öğretilmiş yakarış biçimidir. Duaların eforu ve etkileri her zaman belirgindir.